You are here
Home > MOTORSPORT > AYHANCAN GÜVEN ARTIK RED BULL SPORCUSU

AYHANCAN GÜVEN ARTIK RED BULL SPORCUSU

Ayhancan Güven artık Red Bull sporcusu! Red Bull ailesinin yeni üyesi ile kariyeri ve gelecek planları üzerine konuştuk. Ayhancan Güven henüz 21 yaşında olmasına rağmen Türkiye’nin motor sporları tarihindeki en önemli başarılarından birkaçında şimdiden imzası var. Yavaşlamaya da hiç niyeti yok. Artık Red Bull ailesinin de bir parçası olan Ayhancan Güven’le bu vesileyle kariyeri ve planları üzerine sohbet ettik.

Kartingden profesyonelliğe uzanan yolu konuşalım, “Şu olmasaydı ben bugün burada oturuyor olmazdım” dediğin bir an var mı?

Babam öncelikle motor sporlarıyla ilgili olmasa, benimle ilgili böyle uzun güzel hayaller kurmuş olmasa bunların hiçbiri olmazdı. Ben de her sporcu gibi en ideali olan kartingle küçük yaşta başlama imkanı yakaladım. Şu anki başarılarımıza en büyük katkısı erken başlayabilmiş olmak. Türkiye’de mini kategoride galibiyetlerim oldu, şampiyonluklar kazandım. Oradan dünya arenasına açıldık, şu an Formula E’de, Formula 2’de yarışan pilotlarla o dönem hep beraber yarıştık. Kendimi gösterdim, iyi sonuçlar aldım. Ama 2011’de, 13 yaşındayken maddi imkansızlıklar nedeniyle motor sporlarına ara vermek zorunda kaldım. Aslında şu an Formula 1’e yükselen pilotları kaçırdığım dönem de o oldu. Onlarla aynı serilerde, en üst seviye rekabet içindeyken ara verdik. O sırada simülasyon ve esporda ilerlemeye başladım. Gerçekteki tecrübelerimden ve yaşımın küçük olmasından dolayı çok kısa süre içinde kendimi hızlı bir biçimde geliştirdim. 15-16 yaşlarındayken Gran Turismo’da bir milyon oyuncu arasından dünya ikincisi oldum. O zamanlar simülasyon dünyasının en büyük mücadelesi oydu. Çok küçük yaşta böyle bir başarı elde ettim, ama o yarışmaya (GT Academy) katılma hakkı kazanamadım 18 yaşından küçük olduğum için. Ama ben simülasyon yolunda kendimi geliştirmeye devam ettim.

17 yaşında da tekrar Türkiye’de otomobil sporlarına, motor sporlarına dönme fırsatı yakaladım. Önce Volkicar’daki (V1 Challenge) galibiyetler ve şampiyonluklar, ardından 2016 senesinde 18 yaşındayken Türkiye’de Şampiyonlar Şampiyonası’nı kazanmam, bir anda bana yurt dışı kapılarını açtı. Federasyonun ve o zamanki TOSFED Başkanı Serkan Yazıcı’nın desteği sayesinde. 2016 sonu, 2017 başında kendimizi yurt dışı arenasında bulmaya başladık. 2017’de ilk yurt dışı sezonunda biraz daha pistleri ve araçları öğrenmeye çalıştık. Porsche Cup’a ilk girdiğim seneydi. Küçükken karting yapmış, biraz da simülasyon tecrübesine sahip biri olarak 500 beygir gücünde bir araç kullanıyorsunuz. O araçları Spa gibi, Nürburgring gibi pistlerde kullanmak benim için zor bir tecrübeydi. Onlara da alıştıktan sonra 2018 senesinde Porsche Cup Benelüks ve Porsche Cup Fransa şampiyonluklarını elde ettim. Hem kısa sürede şampiyonluğa ulaştık, hem de Fransa şampiyonluğu o dönem için büyük bir başarıydı. 2018 sezonunun sonunda Salih Yoluç ile birlikte Türkiye’ye GT Uluslar Kupası’nı kazandırdık.

Bu benim kariyerim için önemli bir nokta oldu çünkü Türk halkı adımı bu zaferle duydu. 2019’da çıtayı biraz daha yükseltme hedefiyle ilerledim ve yeni sezonda Fransa’nın yanında Supercup’ta yarışmaya karar verdim. Porsche Supercup, kapalı kokpit tek marka kupalarında gelebileceğiniz en üst noktadaki şampiyona. Supercup’tan sonra başka araçlarla dünya şampiyonası serilerine geçmeniz gerekiyor. Onun için artık bu sezon Porsche kupalarının son noktasına geldik. Çaylak şampiyonu oldum, genel klasmanda da ikinci bitirdim. Hem benim adıma güzel başarı oldu, hem de geçmişteki büyük pilotların çaylak sezonu performanslarına baktığımızda güzel bir referans oldu.

Baban da eski bir pilot, yarış dünyasıyla ilk defa tanıştığın anı hatırlıyor musun?

Bazı şeyleri fotoğraflardan görüp anlayabiliyorum. Çok küçükken babamla yarış izlemeye gidiyormuşum pistlere. Arabaların içine binip garajlarda dolaşıyormuşum. Hep o atmosferi, o kokuyu ve havayı soluyarak büyüdüm. İlk kez karting aracına bindiğim dönemi de hatırlıyorum. Çok küçük olduğumdan dolayı boyum ve kilom yetmiyordu. Ayaklarım yetişsin diye pedallara ekstra parçalar ekleyip uzattıklarını hatırlıyorum. Piste çıktığımda da araç bana fazla hızlı gelmişti. 5 yaşındayım tabii biraz korkmuştum, “ne oluyor” demiştim. Zamanla alıştım ve en büyük avantajım da erken yaşta başlamak oldu zaten.

Biraz bu sezondan bahsedelim, 2019 senin adını en çok duyduğumuz yıl oldu. Ayhancan Güven ismi Türkiye’de motor sporlarıyla özdeşleşti. Bu sezon çok fazla akılda kalıcı an vardı. Önce Silverstone ile başlayalım. Tarihin en ikonik pistlerinden biri, ilk kez yarıştığın bir pist. Orada zafer elde etmek nasıl bir duyguydu?

Öncelikle bahsettiğim 2017 ve 2018 sezonundaki şampiyonluklardan, başarılardan sonra Supercup’ta herkes beni görmek istiyordu, “Ayhancan bakalım ne yapacak?” diyorlardı. Benim için bir sınavdı yani aslında. Bu sınavı da çok iyi atlattık, beklediğimizden daha iyi geçti. Sezonun dördüncü yarışında Silverstone’da galibiyete uzandım. Formula 1’den bir saat önce start alıp dolu tribünlere karşı yarışıyoruz ve aynı zamanda dünyanın dört bir yanında televizyonlardan yayınlanmasıyla büyük kitlelere ulaşabiliyoruz. Bu seviyede bir Türk pilotun yarış kazanması ve podyumda İstiklal Marşı’nın çalması benim için çok özeldi. Yıllardır verdiğimiz mücadelenin karşılığını aldığımız en büyük günlerden biriydi. Hem performansım hem de bahsettiğim gibi atmosfer ve sonrasında bıraktığı etki çok güzeldi.

İlk defa yarıştığın pistlerde simülasyon tecrübesinin faydasını görüyor musun?

Tabii bu sene Supercup’ta dokuz pistin altısına ilk kez çıktım, Silverstone da bunlardan biriydi. Simülasyonda yıllardır oynadığım, geçmişte yarışları izlediğim için hakimdim ve antrenman seanslarında pistlere çok hızlı adapte olabildim. Özellikle Monaco’da hiç antrenman yapma fırsatınız olmuyor haliyle.

Kameralara el salladığın yerdi Monaco…

Supercup Formula 1’in destek serilerinden biri olduğu için çok farklı bir organizasyon var. Çok büyük ekranlar var, pist kenarlarında ve aracın içindeyken gözünüz takılıyor bazen. Kendi kendime pistin bazı noktalarında ekranlara bakma izni vermiştim. Hem rakiplerinizin tur zamanlarını, hem kendi sektör zamanlarınızı ve renk kodlarını (yeşil en iyi kişisel derece, mor herkes içinde en hızlı, sarı yavaş gibi) görmek için. Monaco’da da ekrana bakarken bir anda benim araç içi görüntümü yayına verdiklerini gördüm ve el sallama ihtiyacı hissettim.

Sıralama turlarında oluyor bir de bu…

Evet, o sırada liderdim sıralama turlarında. Sonra kırmızı bayrak çıktı, işler karıştı. İlk Monaco yarışımızda polü alabilirdik. Monaco’da hızlı olmanız hiçbir zaman tek başına yetmiyor tabii, şanslı da olmanız lazım. Kazaya müsait bir pist, kırmızı bayrak çıkabiliyor. Doğru zamanda doğru turu atmak gerek.

Dev ekrandan her zaman iyi haberler almadın tabii, Monza’da işler daha farklıydı.

Monza’da da start çizgisini geçtikten sonra sağda büyük bir ekran var. Arada birkaç saniyelik bir gecikme var tabii o biraz zorluyor, tur zamanını görmek için kafanızı fazla çevirmeniz gerekebiliyor. Monza’da şampiyonluk için mücadele ediyorduk, sezonun son yarışında olduğu gibi. Liderlikteydik ama cezadan dolayı çok puan kaybettik. Yarışı lider götürürken önce inceleme geldi, sonra ceza çıkmadı dediler. Ben de galibiyete odaklanmıştım artık. Sonra bitime üç, dört tur kala ekranın sol tarafındaki sütunda benim ismimin yanında turuncu bir işaret gördüm. Takıma sordum, ne olduğunu bilmiyordum o zaman. “İsmimin yanında bir şey var, ne bu?” dedim. Onlar da pozisyonun tekrar inceleme altında olduğunu söylediler. Ben takıma “Kapanmamış mıydı o?” diye sorarken zaten beş saniye cezası da geldi. Yine de damalı bayrağın altından ilk sırada geçtik, cezayla beşinciliğe düşsek de iyi bir performans sergilemiş olduk aslında.

Vasıtalar podcast’ine konuk olduğun bölümde bahsettiğin bir nokta vardı, cezayı erken verseler ona göre davranabileceğini söylüyordun. “Podyumda kalabilirdim en azından” demiştin, erken öğrenmenin teknik olarak nasıl bir etkisi olurdu?

Monza yüksek hızlı bir pist, rakiplerinizin hava koridorunuza rahatlıkla girebildiği bir yapıya sahip. Pistin birkaç farklı yerinde düzlüklerde 270-280 km/s hıza erişiyorsunuz. Bu nedenle de arkanızdaki pilot size kolayca yaklaşabiliyor. Ben de bunu bildiğim için geçilmemek adına virajların içinde yavaş kalıp hızlı çıkarak düzlüklerde farkın kapanmaması için tur zamanı olarak çok hızlı olmayan ama birinciliği koruyabileceğim bir düzen belirledim kendime. Ama daha hızlı gidebileceğim bir tempo varken hem güvenli olmak hem de geçilmemek için farklı bir strateji belirledim. Yarışın başında beş saniye zaman cezası aldığımı bilseydim farklı bir tempo yapar, üç dört saniye önde bitirip podyuma çıkabilirdim. Ama bana üç dört tur kala cezayı verdiklerinde hem arkamdakiler çok yakındı, lastiklerim bitmişti, hem de ben o anki sinirle ve adrenalinle hata yaptım, bir iki defa pist dışına çıktım. Arayı da açamadık ve yarışı beşinci sırada bitirdik. Cezayla ilgili tek takıldığım nokta da oydu. Verilip verilmemesinden ziyade geç ve düzensiz bir biçimde ceza verilmesi kötüydü. Sezonun son yarışlarında Meksika’da şampiyona ikinciliğini geri aldık, o sayede de uzun vadede cezanın acısını çok hissetmedik.

Carrera Cup Fransa’ya dönelim, ikinci şampiyonluğunu son yarışta aldın. Yarıştan önce de bir tweet atmıştın, “mucizeye ihtiyacımız var” diye. Mucizeyi gerçekleştirdin, biraz oradan bahseder misin?

Bana da ders oldu açıkçası bu sezon. Geçen sene şampiyon olduktan sonra bu yıl Fransa şampiyonasına çantada keklik gözüyle bakmıştım. Aslında sezon da öyle gelişti, bir tek Spa’da kendi hatam nedeniyle spin atmıştım. Dünya Dayanıklılık Şampiyonası’yla aynı hafta sonu oradaydık, Spa 6 Saat yarışında da kar yağdı zaten. Bizim yarışın zamanında da hava ve pist çok soğuktu, çimlerde hala kar vardı. Ben rakibimi o şartlarda çimden geçmeye çalıştım. Normal şartlarda dahi çime çıkmak zaten riskli bir harekettir, ben bir de o hava sıcaklığında deneyince spin attım. Orada çok puan kaybetmiştim, onun dışında tekrar liderliği aldık, arayı açtık derken sezonun son yarışından bir gün önce liderken iki tur kala lastik patlattık. Bir anda tüm hesap tersine döndü. Şampiyonada çok rahatken şampiyonluk elimden gitti. O cumartesi günü en dip noktayı gördüm. Sezon boyunca yaşadığım en düşük mod, duygu o gündü. 24 saat sonra da sezonun en büyük sevincini yaşadım. Çünkü gerçekten bir mucize oldu. Ben pole pozisyonu aldım, yarışı kazandım, en hızlı turu attım, bunlardan ekstra puanlar aldım. Rakibim de sekizinci oldu, hiç olmayacak şey ama oldu. O da final baskısını kaldıramadı o gün, hata yaptı. Yani motor sporlarında hiçbir zaman damalı bayrağın altından geçmeden bir şeylere karar vermemek gerektiğini görmüş olduk.

Toyota’nın Le Mans hüsranı gibi…

Evet, 2016’da Toyota’nın son turda Le Mans 24 Saat’i kaybetmesi gibi.

Fransa şampiyonluğunu kaybettiğini düşündüğün gün, ertesi güne nasıl hazırlandın? Taktik belirleme süreci nasıldı o son gece?

Filmlerdeki gibi “Yarın kalkıp başaracağım!” modunda değildim açıkçası, biraz daha yıkık bir durumdaydım. Uykusuz bir geceydi. Sabah kalkıp bir şekilde araca binip piste çıkmanız gerekiyor. “Şampiyonluğu kaybettim” deyip arabaya binmeme şansınız yok. Bir şekilde yarışacaksınız. Sadece orada elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Sıralama turlarında en yakın rakibime yarım saniye fark atarak pist rekorunu kırdım. Çok hızlı bir turdu. Yarışa çıkmadan önce de takımıma söyledim, “Ben bugün bir şeyler deneyeceğim, olursa olur olmazsa olmaz” dedim. Sezonu bir galibiyetle sonlandırmak istediğimi söyledim. Bir anda işler farklı olmaya başladı, rakibimiz geriye düşünce her şeyin şekli değişti yarış içinde. Böylece yarış galibiyetine ve şampiyonluğa ulaştık.

Birden fazla seride yarışıyorsun. Bu önümüzdeki yıllarda da devam edecek mi yoksa tek bir seriye mi odaklanmak istiyorsun?

Şu an takımlarla görüşüyoruz. Bu biraz Supercup’taki takımıma bağlı. Carrera Cup’ların asıl amacı Supercup’a hazırlık. Bu sene biraz takvimlere bakıyoruz. Geçtiğimiz yıl Carrera Cup Almanya’nın takvimi çok güçlüydü, bu sene Fransa daha iyi takvime sahip. Takımlarla görüşmelerimiz kısa sürede netleşecek. Onun ardından da hangi ulusal şampiyonaya yöneleceğimiz kesinlik kazanır. Sadece Supercup yapmayacağım kesin, bunu söyleyebilirim. Hatta birkaç ufak yarışa da girmek istiyorum. Daha büyük yarışlara da girme imkanım var ama bu sene Supercup’a odaklanmak istiyorum. Supercup aracı çok özel bir araç. Başka araçlara binince tekrar alışmak zor olabiliyor. O yüzden bu sene Supercup’ı kazanıp kariyerimde bu sayfayı kapatmak ve yeni sayfalar açmak istiyorum.

Bu soruyu çok alıyorsun. Aradan çıkartmak için soruyorum o yüzden. Açık teker serilerine geçme gibi bir planın var mı gelecekte? Formula 1 gibi hedefin olmadığından bahsettin ama belki Formula E? Sonuçta artık Porsche de Formula E’de yer alıyor.

Benim hiçbir zaman açık teker serilerinde yarışma fırsatım olmadı. Fakat her türlü yeniliğe ve mücadeleye de açığım. Bir gün önüme açık teker serilerinde bir fırsat gelirse değerlendirebilirim, eğer o fırsat o günün şartlarında mantıklıysa. Yoksa durduk yere “Formula 1’e gideceğim” diye bir adım atamam. Porsche E’nin sistemi içerisinde Formula E, LMP1 gibi fırsatlar çıkarsa karşıma hepsine açığım. Motor sporlarında sadece konuşmak yetmiyor, elinize gelen imkanları değerlendirmeniz gerek. O yüzden önümde Supercup varsa onda elimden gelenin en iyisini yapmalıyım. Yarın başka bir araca bineceksem o seride en iyisini yapmalıyım.

Motor sporlarında bazı pistler ve yarışlar çok özeldir. Senin gözüne kestirdiğin bir pist var mı?

Supercup’ta bu yıl Monaco’yu kazanmak istiyorum kesinlikle. Carrera Cup’ta Le Mans 24 Saat’in ön yarışı yapılacak, o da hedeflerim arasında. Uzun vadede Le Mans 24 Saat, Nürburgring 24 Saat, Spa 24 Saat ve Daytona 24 saat gibi birkaç yarış var kafamda ama henüz çok erken. Önümde uzun yıllar var. Benden beklenenlerin hakkını verebilirsem bu yarışların hepsinde fırsat bulup kazanabileceğimi de düşünüyorum.

Porsche Junior programına seçilmenin senin için ne avantajları olacak?

Açık teker serilerini bir kenara bırakırsak, Porsche Junior programı bizim yaş grubumuzdaki sporcuların hayalini kurduğu bir koltuk. Hem maddi açıdan bir rahatlık sağlıyor hem de motor sporlarında prestijli bir markayla çalışma fırsatı sunuyor. Porsche Junior programına da her sene bir kişi seçiliyor sadece. Benim için de zor bir seçilme süreci oldu. Ben de dahil 12 pilot üç gün boyunca test edildik. Sonra herkes evine döndü ve beklemeye başladı. İki-üç hafta ses yok. Sonrasında gelen bir telefonla seçildiğimi öğrendim. Ben de doğru bir zamanda girdiğim için mutluyum.

Porsche Supercup’ta şampiyonluk gelecek yıl için ne kadar gerçekçi sence?

Hedefim kesinlikle şampiyon olmak, bunu saklamaya gerek yok. Zor olacağını da biliyorum. Supercup’ta araçlar birbirine çok yakın ve seneye de yarış sayısı 10’dan sekize düşüyor. Hata payı da azalıyor dolayısıyla. Son üç yılın şampiyonu Michael Ammermüller’den de bahsetmek lazım tabii. Onu artık tahttan indirmemiz gerekiyor.

Porsche Supercup gibi serilerde birinci pilot olmak performansını nasıl etkiliyor?

Çok etkili tabii. Takımlarla görüşürken ilk sorduğum konu birinci pilot olup olmayacağım. Günün sonunda aynı aracı kullansanız da stratejik konularda birinci pilot farkı oluyor haliyle.

Porsche Junior’ın sağladığı bütçe elini güçlendiriyor mu?

Tabii ki. Ayrıca geçtiğimiz sezonki performansımdan dolayı takımlar beklentiye de giriyor. Şampiyon olabilecek üç-dört pilot var ve onların arasına girebildiğiniz zaman takımlarda rekabet de artıyor sizi alabilmek için. Transfer dönemi de benim için keyifli geçiyor. Takımlar beni istiyor. Önceki yıllarda ben takımlara girebilmek için uğraşıyordum.

En sevdiğin yarış simülasyonları neler?

iRacing’de son üç-dört yıldır çok fazla zaman geçiriyorum. Son dönemde amacım gerçek yarışlara hazırlık yapmak olduğu için RaceRoom ve Assetto Corsa da oynuyorum. Her pisti her oyunda bulamıyorsunuz çünkü. Zaten yarışlardan önce o pisti farklı simülasyonlarda deniyorum. Max Verstappen ve Lando Norris’le birlikte oynuyoruz bazen. Bir pisti açıp üç saatte kimin en hızlı olduğunu görmeye çalışıyoruz. Genelde akşam saatlerinde başlıyoruz, gece sonuna kadar kim en hızlıysa ortaya çıkıyor zaten.

Bu üçlü arasında en hızlınız kim?

Şu an en hızlı Max. Biraz daha antrenman yapmam gerekiyor. Ama bir süre önce Petit Le Mans’da en hızlı turu ben atmıştım. Onlarla birlikte yarışa girmek çok keyifli oluyor, işin bu yanı daha da önemli.
Bu saydığın isimlerle bir ortak noktan da onlar gibi eğlenceli ve rahat bir kişiliğe sahip olman aslında…

Ben çok küçük yaşlardan beri yurt dışında yarış ortamlarını görme imkanı buldum. Michael Schumacher’i de tanıma şansına erişmiştim. Onu ilk gördüğümde mütevazılığını ve çevresine karşı gülen yüzlü tavrını görünce bu bana bir ders oldu. Schumacher gibi bu işin en tepesinde olan bir insanın bu kadar rahat olup küçücük çocuklarla karting muhabbeti yaptığını gördükten sonra sizin de egonuzun kalması söz konusu değil. Eğer Schumacher bu kadar mütevazıysa sen nasıl yüksek egolu olabilirsin ki günün sonunda?

Son olarak Red Bull sporcusu olmak özellikle motor sporlarında önemli bir kavram. Senin için ne ifade ediyor bu?

Motor sporları dışında da çok fazla spor izleyen birisiyim. Neredeyse her izlediğim sporda en az birkaç Red Bull sporcusu zirveye oynuyor. Bu da Red Bull sporcusu unvanının ne kadar değerli olduğunun kanıtı. O nedenle benim de hayalimdi Red Bull sporcusu olmak. Motor sporlarında da önemli Red Bull sporcuları var. Onlarla aynı listede yer almak benim için çok özel.

KAYNAK : REDBULL TÜRKİYE

Top